Bazı yolların sonu sizi öyle şehirlere götürür ki, orada yaşadıklarınızı sözcüklere sığdırmakta zorluk çekersiniz. Gidip gördükten sonra bizzat şahit oldum ki, Roma anlatılabilecek değil yalnızca yaşanabilecek bir şehir. Tarihinden sanatına sizi kendisine hayran bırakacak, ona tekrar kavuşmak ve bu havayı yeniden soluyabilmek için bahaneler aratacak bir büyülü kent.
Elinizde iyi bir haritanız ve ayaklarınızda rahat bir çift ayakkabınız olsun yeter. Naçizane tavsiyem ulaşım araçlarını bir tarafa bırakmanız, ve bu şehrin size her adımda sunacağı hazinelere yakından bakmanız. Hemen belirtmek de fayda var ki Roma yaya ulaşım için son derece elverişli bir kent, bu yüzden bebek arabası ile de rahatça dolaşmak mümkün. Yalnız aniden karşınıza çıkan motorlulara özel dikkat!!!
PIAZZA VENEZIA (Venedik Meydanı) kente hakim konumuyla turunuz için ideal bir başlangıç noktasıdır. Meydanın hemen girişinde, Roma İmparatorluğu’nun gücünü ve birliğini simgeleyen II. Vittore Emanuele Anıtı sizi karşılayacak ve yanı başında da Capitolino Tepesi... Tepeden görülen manzara tek kelimeyle muhteşem. Buradan şehrin tam ortasında yer alan FORO ROMANO’ya (Roma Forumu) geçmeniz ve eşine az rastlanır tarihi doku ile kucaklaşmanız mümkün. Başka kaç şehir tarihine bu kadar sahip çıkmıştır , harabeleri şehrin
göbeğinde bile olsa bu denli iyi korumuştur bilemiyorum. Ama bin yılı aşkın süre hem antik Roma’nın , hem de dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun sadece yıkıntıları bile insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Forum alanına giriş ücretsiz ancak Pazar öğleden sonra ve Pazartesi günleri kapalı olduğunu hatırlatmakta fayda var!
Roma’ya kadar gelip de ünlü gladyatör efsanelerine konu olmuş COLOSSEUM’u görmemek olmaz elbette. İmparator Vespasianus’un Ortadoğu’da kazandığı zaferleri kutlamak için yaptırdığı bu görkemli yapı bugün bile “ Colosseum ayakta kaldığı sürece , Roma ayakta kalacaktır ; Colosseum yıkılırsa , Roma da yıkılacaktır ; Roma yıkılırsa , dünya yıkılacaktır ” sözünü doğrularcasına ayakta. Yapının zemin katına giriş ücretsiz , ancak birinci kat için hem cüzi bir miktar ödemeniz hem de bölümün kapalı olduğu Pazar ve Pazartesi öğleden sonra saatlerine denk gelmemiz gerek! Ayrıca dışarıda sizi bekleyen gladyatör
kostümlü İtalyanlarla resim çektirmek isterseniz dikkatli olun ve sıkı bir pazarlık yapın.
Bu kadar tarih yeter deyip, hem o leziz İtalyan pizalarını tatmak hem de şehrin canlılığına yakından tanıklık etmek isterseniz önünüzde iki seçenek var :
Bunlardan ilki Barok tarzda binalarla çepeçevre sarılmış ve Bernini’nin Dört Irmak Çeşmesi ( Fontana Dei Quattro Fiumi ) ile imzasını attığı NAVONA Meydanı ( Piazza Navona) ; diğeri ise merdivenleri ile ün kazanmış İSPANYOL Meydanı’dır (Piazza di Spagna).
Bu keyif molasından sonra mermer duvarları ve huzur veren aydınlık kubbesi ile PANTHEON’a doğru yola çıkma vaktimiz geldi. Bin dokuz yüz yılı aşkın bir süredir ayakta kalmayı başarmış bu tapınak özellikle Raffaello’nun mezarı ve 20. yüzyıla kadar inşa edilmiş en büyük beton yapı kabul edilen kubbesiyle gerçekten ilgi çekici Roma duraklarından biri. ( Pazartesi öğleden sonra kapalı! )
Gelelim sabırsızlıkla beklenen, filmlere ve şarkılara konu olmuş dillere destan AŞK ÇEŞMESİ’ne ( Fontana di Trevi)... XII. Clement için yaptırılan ve Poli Meydanı’nın bir duvarını bütünüyle kaplayan bu taş çeşme insanı daha ilk bakışta kalbinden vuruyor. Nişte bulunan çeşitli heykeller dört mevsimi ve onların insanlara sunduğu bolluk ve bereketi simgeliyor. Yaz mevsiminde tıklım tıklım dolu olan çeşmede dilek dilemenin de kendine has kuralları var. Öncelikle çeşmeye arkanızı dönün, bütün yüreğinizle bir dilek tutun ve sağ elinizdeki bozuk parayı sol omzunuzun üstünden çeşmenin sularına gönderin. Biraz zahmetli tabii ama ne de olsa hiçbir dilek kolay yerine gelmez! Bu arada bir diğer inanışa göre de, çeşmeye para atanlar tam sekiz kez daha Roma’ya geliyorlarmış.
Roma’ya hangi mevsimde ve kaç günlüğüne gelmiş olursanız olun sakın ola ki SAN PİETRO BAZİLİKASI’nı görmeden dönmeyin. Vatikan Şehri sınırlarında bulunan , ünlü heykeltıraş Bernini ve Michelangelo’nun eserleri, mermer sütunlar ve loş mezarlarla kaplı yapı nefes kesici bir atmosfere sahip.
Vatikan Şehri’nin mütemmim cüzü sayılan ve tamamını görmek için yaklaşık sekiz kilometre yürümeniz gereken Vatikan Müzesi ( Musei Vaticani) turumuzun son durağı. Burada çağdaş sanata ayrılmış bölümlerden , Ortaçağ mobilyaları ve el işlemeleri ile bezenmiş odacıklara , Pinacoteca resim galerisinden Raffaello Odaları’na kadar gezilecek pek çok yer var. Bu yüzden müzeyi gezmeye karar verirseniz mutlaka sabahın erken saatlerinde gidin ve dolaşmak için kendinize bolca zaman tanıyın. Sanat ile uzak yakın bir ilginiz olmasa bile Vatikan Müzesi renklere ve figürlere bakışınızı değiştirecek kadar etkileyici. Vatikan Müzesi'ndeki tüm merdivenlerde raylı platformlar var ki bebek arabası indirmekbu platformlar sayesinde inanılmaz rahat oluyor. Ayrıca en altta katta bulunan kafe ve dillere destan bahçe de soluklanmak için ideal. Tuvaletlere açılır kapanır alt değiştirme üniteleri var.
Şayet müzenin tamamını gezecek kadar zaman bulamadıysanız o zaman doğrudan SİSTİNE ŞAPELİ’ne ( Cappella Sistina) gidin. Michelangelo tarafından yapılan ve Batı Sanatı’nın bu en ünlü baş yapıtını görmeden Roma’yı sakın terk etmeyin. Tavan çalışmaları dört yıldan fazla süren Sistine Şapel’i anlatmak için başlı başına bir yazı yazmak lazım. Yalnız şapeldeki mutlak kural sessizlik, ayrıca çok küçük bir alanın hınca hınç dolu olduğu da düşünülürse küçük bebişler ile ziyaret de zorlanabilirsiniz.
Kısaca bahsetmek gerekirse, Michelangelo’nun, Yaratılış’ın öyküsünü ve İsa öncesinde insanlığın yaşamını konu aldığı tavan resimlerinden oluşan şapel dokuz temel bölümden ve üç yüzden fazla karaktere ait resimlerden meydana gelmiştir. “ Adem’in Yaratılışı ” , “Cennetten Kovulma ” , “ Nuh’un Adağı ” bu resimlerden en ünlüleridir. Şapeldeki resimler özel bir koruma altında olduğundan içeride resim çekmek ve yüksek sesle konuşmak yasak.
Vatikan Müzesi her yıl Mart ortasından Ekim’e kadar Cumartesi öğleden sonra ve Pazar (ayın son pazarı hariç) ; Kasım’dan Mart ortasına kadar da Pazartesi’den Cumartesi’ye öğleden sonra ve Pazar günleri (ayın son pazarı hariç) kapalı bulunmaktadır , bu yüzden gideceğiniz günü önceden planlamanızda yarar var. Ayrıca müze girişinin ücretli olduğunu fakat bunu kesinlikle değeceğini de belirtmeliyim.
İşte hepsi bu diyecektim ama Roma için bu asla mümkün değil ... Zaten bu büyülü kente yolunuz bir defa düşmeye görsün , ondan sonra zaten bütün yollar her daim Roma’ya çıkar...
AKLINIZDA BULUNSUN !
- San Pietro Bazilikası’na giderken kısa kollu giysiler , mini etek ve şortlar giymemeye özen gösterin!
- Bütün İtalya’da olduğu gibi Roma’da da öğleden sonra “siesta” zamanı. Çoğu dükkanların bu saatlerde kapalı olduğunu unutmayın!
- Cumartesi günleri Piazza della Republica’da kurulan bit pazarından ucuza alışveriş yapma imkanınız olabilir. Ama İtalya’da alışverişin temel kuralını hatırlayın ve mutlaka pazarlık yapın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder