7 Eylül 2010 Salı

ÇOCUKLARLA TUR YAPMAK

Küçük çocuklarla tura katılmanın da kendine göre artı ve eksi yanları var. Güzel olan her şeyin başkaları tarafından önceden planlandığı, odanızın, ulaşımınızın, havaalanı, şehir merkezi transferlerinizin hazır edildiği bir seçenek olması. Ancak ne yazık ki son yıllarda Türkiye’deki “tur” kavramı giderek bunun dışına çıkıyor. Çünkü “tur” olgusu, daha fazla kâr peşinde olan zihniyetlere emanet. Minimum maliyetle hazırlanmış, adeta doldur boşalt mantalitesi ile hareket eden, hizmet sektöründe müşteri memnuniyetinin önemini çoktan unutmuş bu zihniyetten de kaliteli hizmet beklemek pek mümkün değil. Butik tur hazırlayan şirketlerin nispeten daha iyi hizmet verdiğini söylemek mümkün ancak bunlardan bazılarının programları da çocuklu aileler için uygun değil ne yazık ki.







Neyse konuyu dağıtmayalım. Ne diyordum, küçük çocuklarla tura katılmak... Öncelikle hemen belirteyim 2 yaşından büyük çocuklar turizm bakımından yolcu niteliğinde sayılır. Çünkü uçak ve otobüste kendilerine ait koltukları olması gereklidir ki bu da ekstra maliyet demektir.






Tavsiyem tur programını önceden didik didik inceleyin. Böylece hem çocukla rahat hareket etmenizi sağlayacak alternatif bir program yaratabilir hem de programa göre hazırlığınızı yapabilirsiniz. Çocuklar günlük rutinlerinin dışına çıktıklarında bocalayabilirler, bu yüzden uyku ve yemek saati gibi belli konularda günlük rutinlerini tur sürecinde de devam ettirmek naçizane faydalı olur diye düşünüyorum. Ayrıca programı önceden bilmek, size yanınıza alacaklarınızı buna göre organize etme fırsatı da tanır.






Çocukla tur otobüsüne bindiğiniz anda tüm gözler size takılır. Herkesin içinden “eyvah turda çocuklarda var yandık” dediğini duyar gibi olursunuz. Çocuk sahibi olmayanlar için nispeten anlaşılır bir durum. Ama bir de çocuk sahibi olup da aynı tavrı takınanlar var ki onları anlamak hepten güç. Neticede çocuk bu... Ağlayabilir, yolda midesi bulanıp kusabilir, yaramazlık da yapabilir. Bunların tümü (belki yaramazlık istisna) zaman zaman yetişkin insanların da yaptığı insani fiillerdir. Ne garip değil mi, evleneli dört beş ay olmadan “bebek var mı” diye sizin özel hayatınızın en mahrem alanına soru okları ile girmeyi kendine hak olarak gören zihniyet, çocuğunuz olduğunda da onu dışarı çıkartmanızı, o çocuğu bir birey olarak yaşam alanınıza sokmanızı sorgulamaya hatta yargılamaya başlıyor. Neyse neşenizi kaybetmeyin ve asla aklınızdan çıkarmayın siz de onlar kadar bu tura para ödediniz. Kimseden hoşgörü görmenizi gerektirecek bir özrünüz de, çocuklusunuz diye hayattan vazgeçecek haliniz de.






Gardınızı almanız gereken bir diğer durum da turdaki “Bilmiş Teyzeler”dir. Bu teyzeler mükemmel anne, mükemmel eş, mükemmel ev kadını olan hayattaki her şeyi mükemmel yapan ve bilgeliklerini paylaşmaktan haz duyan kişilerdir. Ve üstlerine vazife olsun olmasın bebeğiniz ile ilgili her şeye karışırlar. Otobüs giderken emzirme boğazına kaçar der biri, öteki terlemiştir sırtına tülbent koy, beriki öyle yatırma boynu tutulur, el kadar bebekle buralara gelir mi vs vs...






Manzara gözünüzde canlandı değil mi. Şimdi yazılarımı okuyorlar mı bilmiyorum. Bu konuda özellikle cin cin küçükken katıldığımız turlarda çok tartışmışlığım ve tahminimce ciddi kalp kırmışlığım vardır. Yanlış anlaşılmasın aslında Bilmiş Teyzelerin deneyimlerine ciddi saygım var. Öte yandan kimsenin kimseye karışma hakkı olmadığına inanıyorum. Hele de sadece tur için bir arada olan ve birbiri ile bunun dışında bir yakınlığı olmayan insanların birbirlerinin hayatlarına bu kadar girmeleri bana doğru gelmiyor. Ben hiçbir zaman bu kadar soğukkanlı olmayı başaramadım ve böyle yorumlara hep karşılık verdim. Sonra da tatil zehir oldu. Bu yüzden yapabilirseniz sakin olun ve aldırmayın, bu insanların ne dediği kimin umrunda.






Konu buralara gelmişken size tavsiye etmek istediğim bir de kitap var, Ayşe Giraud tarafından yazılıp Sistem Yayıncılık tarafından yayınlanmış AHTAPOT KADINLAR... İşte kitabın tanıtımından kısa bir alıntı;






“ Eskiden kadının görevi sadece evi ve çocuklarıyla ilgilenmekti. İstisnalar dışında, kocasının hali vakti yerinde olan kadın evinin kadını olurdu. Oysa şimdi, çalışmazsak sosyal olarak bir hiçiz. Sadece çalışmak da yetmiyor. Hayatın stresiyle başa çıkabilmek, sağlıklı yaşayabilmek için spor yapmak, hatta hobilere zaman ayırmak da gerekiyor... Üstelik onları da iyi yapmamız bekleniyor. Dengeli ve sağlıklı beslenmenin önemini bilen anneler olarak çocukları doyurmak da yetmiyor. Doğal kaynaklı ev yemekleri hazırlayabilmek için çok programlı olmamız gerekiyor.






Artık öyle annelerimiz gibi "biraz toplu" da olamıyoruz. Parlak sayfaların üzerindeki manken kızlar aracılığıyla, sürekli onlar kadar zayıf olmamız gerektiği hatırlatılıyor.


Ne yediğimiz de belli değil artık... Renkli paketler içinde yutturulan gereksiz şeker, tuz, kötü yağ ve katkı maddeleri eklenmiş yiyecekleri "Ne kadar kolay, hazır" diye sevinçle alıp tüketiyoruz. Bakımlı olmak, modayı takip etmek, yeni açılan mekânları bilmek, en son çıkan kitaplardan, filmlerden haberdar olmak, mümkünse tiyatro, konser ve sergilere de gitmek gerekiyor. İyi anne, iyi ev kadını olmaya çalışmanın yanı sıra iyi sevgili olmayı da unutmamak gerekiyor. Siz de bunların hepsini yapmaya çalışan o 'Ahtapot Kadınlar'dan biriyseniz, bu kitapta hayatınızı kolaylaştıracak çok şey bulacaksınız...”


1 yorum:

  1. Yazınızı çok beğendim. Çocuklara ve çocuklu ailelere destek olmak yerine köstek olduğumuz için çok da ileri gidemeyen bir toplum olarak kalıyoruz.

    YanıtlaSil