Şirince’den ayrılıp virajlı yollardan döne döne Meryem Ana Evi’ne ulaşıyoruz. Benim Meryem Ana Evi’ne ve Efes’e olan merakımın nedeni aşağıdaki kitaplar aslında. Size de böyle olur mu bilmiyorum. Bazen rastlantısal olarak (ki ben tesadüflere inanmam) belli yerler, objeler, kişiler, fikirler olur olmaz her yerde üst üste karşınıza çıkar. Bu durumlarda ben, söz konusu yer, obje, kişi, fikir beni çağırıyor diye düşünür ve hep onun peşinden giderim. Tabii sırf bu yüzden tura gitmedim ama turu seçmemin önemli bir nedeni idi. Efes’i çok küçükken görmüştüm ve turun kapsamında değildi maalesef daha az sıcak bir dönemde mutlaka gideceğim. Meryem Ana Evi’ne yolculuğumu ise Mehmet Coral’ın Tımarhane Adası ve Meryem Planı adlı kitapları tetikledi. Mehmet Coral adını burada ilk defa duyanlara, kitap ve Ege aşıklarına tavsiyem kendisini kendi sitesinden takip edin çünkü ben başarılı ve akıcı üslubunu, bilgi ve donanımını anlatmakta yetersiz kalabilirim.
http://www.mehmetcoral.com/
Meryem Ana Evi’nin tarihçesine baktığımızda, Kırkıncelilerin (Şirince köyü) Meryem Ana'nın Efes'te Bülbül dağında oturduğu bir evin mevcudiyetine inandıklarını hatta bu yüzden her yıl Meryem Ana’nın öldüğü rivayet edilen 15 Ağustos tarihinde burayı ziyaret ettiklerini görüyoruz. Ancak evin ortaya çıkarılma hikayesi daha da enteresan.
Almanya’da yaşayan ve hayatı boyunca bu ülkeden hiç çıkmayan, kendini dini işlere adamış rahibe Anna Catherine Emmerich bir gün rüyasında stigmata olur ve bir bulutun üstünde bir güvercin görür daha sonra da Meryem Ana’nın bulunduğu yeri, bir tarafında Efes olan bir dağın tepesinde vs. diyerek tasvir eder. 1881 yılında, Paris piskoposluğuna bağlı Gouyet adında bir rahip, Catherine Emmerich 'in anılarından oluşan "Hazreti Meryem' in Hayatı" adlı kitapta anlatılan Meryem'e ait evin, tanıma uygun olup olmadığını görmek için Efes'e gitmeye karar verir.
Ra¬hip Gouyet, çantasına, üzerinde "zavallı, zararsız ve çaresiz bu yol¬cuya lütfen saygı gösteriniz" sözlerinin yazılı olduğu bir pusula koyarak yola çıkar. Yolculuğu sorunsuz geçtikten sonra, Meryem Ana'nın evini bulduğunu iddia ederek, raporunu Roma'ya gönderir ancak bir şekilde başarılı ola¬maz.
On yıl kadar sonra, İzmir Fransız Koleji müdürü ve İbranice uzman, Yahudi geleneklerini iyi bilen Lazarist rahip Eugene Poulin de Catherine Emmerich’in kitabını inceler ve Efes'e bir gezi tertip etmeye karar verir. Kendisi gitmediyse de iki rahip ve iki görevli gön¬derir.
Ekiptekiler 29 Temmuz 1891 günü, saat 11'e doğru yorgun bir vaziyette, tü¬tün dikilmiş küçük bir yaylaya varırlar ve tarla¬da çalışan kadınlardan su isterler. Kadınlardan, "suyumuz kalmadı, fakat manas¬tıra gidin, orada su bulacaksınız" diye cevap alırlar. Oraya ulaştıklarında harabeye dönüşmüş ev, evin arkasındaki dağ, karşılarında deniz manzarası ile Catherine Emmerich’in tasvirine ulaştıklarını anlarlar.
Hikayesi böyle işte. Bugüne baktığınızda bina gerçekten harap durumda, bununla birlikte turistik olarak düzgün korunduğunu söylemek mümkün. Yapının içinde fotoğraf çekmek kesinlikle yasak ayrıca sıkı kıyafet kuralları olduğunu (açık, askılı, kısa şort vs yasak) hatırlatayım. Geniş bir bahçe ve hafif bir rampa var ama bebek arabası ile rahatça hareket etmek mümkün. Ayrıca tuvaletleri de gayet iyi durumda, yorgunluğunuzu atmak için hemen girişinde küçük bir de kafe var. Zaten etrafta küçücük bebekleri ile gelen turistleri görünce siz de anlayacaksınız. Tek önerim virajlı yol nedeniyle eğer yol tutma sorununuz varsa öncesinde doktorunuza danışıp gerekli ilaçları yanınıza almanız, bir de özellikle yaz aylarında sıcağa çok dikkat diyorum. Yanınızda mutlaka şemsiye-şapka ve güneş koruyucu krem bulundurun. Bir de dilek dilemek isteyenler için bir parça çaput :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder